Relate İndir, İyi Hissetme Yolculuğuna Hemen Başla!

Hayır Diyebilmenin Gücü

Hayır Diyebilmenin Gücü

13/12/2023
Yazan:
Ece Karya Özkan
Düzenleyen:
Psikolog Alara Tanfer
Hayır Diyebilmenin Gücü

Hiç yorgun argın eve döndüğün ve tek yapmak istediğinin biraz olsun dinlenmek olduğu bir akşam arkadaşlarından birinin seni dışarı davet ettiği ve aslında buna hiç enerjin olmasa da hayır diyemediğin oldu mu? Veyahut işyerinde birçok işle uğraştığın için halihazırda yorgun ve stresli hissetmene rağmen patronunun programına eklediği yeni bir görevi reddedemediğin? Birçoğumuz hayır demekte zorlanıyoruz. Belki hayır dediğimiz zaman çatışma yaşayacağımızdan, hayır dediğimiz kişi ile aramızdaki bağın zayıflayacağından ya da iş yerinde alabileceğimiz bir terfiyi alamama ihtimalinden korkuyoruz. Böyle zamanlarda her ne kadar yorgun, stresli ya da bunalmış olsak da kendimize “Hayır.” demek, bir başkasına “Hayır.” demekten daha kolay gelebiliyor. Aslında kendi iyiliğimiz için hayır dememiz gereken bir şeyi her kabul edişimizde kendimizi reddetmiş, kendimize “Hayır.” demiş, kendi planlarımızdan ya da iyilik halimizden feragat etmiş oluyoruz. Bu da aslında planlarımız ya da değerlerimiz ile uyuşmayan, yapabilmemiz için kendimizden ya da yapmamız gereken diğer işlerden fedakarlık yapmamızı gerektiren tekliflere hayır demeyi öğrenmemizin bizi hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok daha güçlü kılacağını gösteriyor. 

İnsanları Memnun Etmeye Çalışmanın Nedenleri

İnsanlara hayır diyememenin en önemli sebeplerinden biri insanları memnun etme çabası oluyor. Yorgun düşmüş olmamıza rağmen arkadaşımızı reddedemiyoruz, halihazırda dolu olan yapılacaklar listesine bizi tüketeceğini bilmemize rağmen yenilerinin eklenmesine izin veriyoruz ya da partnerimizin bir talebini aslında pek istemesek de geri çeviremiyoruz. Belli ki arkadaşımızı, patronumuzu ya da partnerimizi memnun etmeye çalışıyoruz, bunu yaparken de kendi memnuniyetimizi bir kenara koyuyoruz. Peki neden? İnsan neden başkalarını memnun etmeye çalışır? 

Toplum Baskısı

İnsanları memnun etmemiz gerektiği düşüncesinin toplumsal olarak bize çocukluğumuzdan beri öğretilen bir kalıp olduğunu söyleyebiliriz. Düşünelim, çocukken aslında hiç tanımadığımız ve beraber vakit geçirmek istemediğimiz halde “Misafirler geldi, gel amcalarla biraz konuş. Bak sonra ayıp olur.” sözleri eşliğinde kaç kez odamızdan salona sürüklendik? Belki de çocuğumuz aç olmadığını söylediği halde bir ebeveyn olarak “O bilmez.” diyerek ona zorla yemek yedirmeye çalışmış da olabiliriz. Bazı kavramlar çocukluğumuzdaki bu tür deneyimler üzerine inşaa edilince ne olursa olsun başkalarını memnun etmenin kendi istek ve ihtiyaçlarımızdan daha öncelikli olduğuna yetişkinliğimizde de inanıyoruz. Biz daha bir birey olarak var olmaya çalışırken, içinde bulunduğumuz toplumun “Bak, önce biz varız.” şeklindeki dayatmaları hayatımız boyunca kendi varlığımızdan önce toplumun var olduğu bir dinamiği koşullar ne olursa olsun taşımamıza sebep olabiliyor. Kaldı ki, patronumuzun verdiği bir görevi yerine getirmemek diğer iş arkadaşlarımız tarafından ayıplanıyorsa ya da partnerimizin bizden istediği şeyi yapmadığımızda çevremiz tarafından “Aman canım, sevgilin o senin. İstemesen de bir kez yapıversen incilerin mi dökülür?” şeklinde yorumlara maruz kalıyorsak kendi sesimizi bulabilmek ve kendimizi savunabilmek daha da zor bir hale gelebiliyor. Hayır diyebilmeyi profesyonel hayattan en kişisel anlarımıza kadar şeytanlaştıran toplum baskısı aslında paradoksal olarak ilişkilerimizin zamanla yıpranmasına sebep oluyor. Çünkü bir şeye hayır diyemedikçe ya da bir şeye duyduğumuz rahatsızlığı ertelemeden ifade etmedikçe tüm bu sorunlar kendi kendilerine kaybolmuyorlar. Bir noktada ya kendinden feragat eden kişiyi tüketiyor ya da ilişkinin içerisindeki başlıca çatışma konularından biri haline geliyorlar.

Kendi Değer ve İhtiyaçlarımızı Bilmemek

Hayır diyememenin bir diğer sebebi ise kendimizi yeterince tanımamak, kendi değer ve ihtiyaçlarımızı bilmemek oluyor. Kendimizi yeterince tanımadığımız zaman neyin bizi rahatsız ettiğini, neyin yorduğunu, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığımızı, ne kadar yük kaldırabildiğimizi, ne kadarını taşıyamadığımızı ve dolayısıyla da sınırlarımızın ne olduğunu bilmemiz mümkün olmuyor. Durum böyle olunca talep edilen her şeye düşünmeden evet diyebiliyoruz . Ancak bu, her şeye evet dememizin olumlu olduğu anlamına gelmiyor. Aynı şekilde sınırlarmızın farkında olmamamız onların var olmadıklarını da göstermiyor. Halihazırda yapmamız gereken birçok şey olsa bile verilen yeni bir görevi kabul edebiliyoruz çünkü onu da bir şekilde hallederiz sanıyoruz. Gerçekten bir şekilde halleder miyiz, hangi noktaya kadar bir şeyleri hallederiz ya da bir şekilde hallederiz ama hallederken fiziksel ve psikolojik olarak nasıl bir noktaya geliriz gibi soruların cevaplarını düşünmüyoruz. Böylece ana gayemiz insanları memnun etmeye çalışmak haline geliyor. Kaldı ki, zamanla kendimizi nasıl memnun edebileceğimizi de bilmez hale geliyoruz. Dolayısıyla, kendimizi memnun etmenin yolunun başkalarını memnun etmekten geçtiği bir döngüye giriyoruz. Fakat bu dinamik uzun vadede sürdürülebilir olmadığı gibi hem bizi hem de ilişkilerimizi yıpratıyor.

Çatışmalardan Kaçınmak

Biriyle çatışmak, özellikle de değer verdiğimiz biriyle çatışmak kulağa korkunç gelebiliyor. Her ne kadar çatışmalar her insan ilişkisinde var olan ve bu ilişkileri ileri taşıyan en önemli unsurlardan olsa da bir çatışma ihtimali gördüğümüzde ya da çatışma anındayken yoğun bir kaygı hissedebiliyoruz. Bazen kaybetme korkumuz tetikleniyor, bazen çatışma anındaki duygularla kendimizi yeterince iyi ifade edememek bizi korkutuyor bazen ise öfkemizi kontrol edemeyip aslında söylemek istemediğimiz şeyler söyleme ihtimali bizi ürkütüyor. Durum böyle olunca, eğer bir şeye “Hayır.” dediğimizde bir çatışma ile karşılaşabileceğimizi düşünüyorsak bunun önüne geçmek için en baştan teklif her ne ise onu kabul etmeyi ve çatışma ile uğraşacağımıza bizden yapılması istenen şey ile uğraşmayı tercih edebiliyoruz. Her ne kadar o esnada bu daha kolay gelse de nihayetinde hayatımızı kendi kendimize zorlaştırmamıza neden oluyor.

Kendi İhtiyaçlarımıza Odaklanmanın Önemi

İş yerimizi, sınıfımızı, yürüdüğümüz sokağı, randevumuzu beklediğimiz hastaneyi, öğle yemeğimizi yiyeceğimiz restoranı, kullandığımız sosyal medya platformunu ve hatta bazen evimizi farklı insanlarla paylaşıyoruz. Hayatımızda farklı farklı rollerde birçok insan oluyor ve her birinin kendi ihtiyaçları bulunuyor. Bunlar kendimize özel ihtiyaçlarımız olsa da hiçbir insanın bütün ihtiyaçlarını tamamen kendisinin karşılaması mümkün değil, toplumu var eden en önemli gerçek de aslında bu. Hepimiz birbirimizden bir şeyler bekliyoruz ve çevremizdekilere de bir şeyler katıyoruz. Ancak bu karşılıklı etkileşim, arada belli sınırlar bulunmadığında ve bu sınırlar net olmadığında suistimale açık bir hale de gelebiliyor. Toplumun bir parçası olmak, bireyselliğimizi de koruyabildiğimizde anlamlı olabiliyor. Her ne kadar ailemize, sevdiklerimize ve topluma karşı sorumluluklarımız olsa da aslında ilk olarak kendimizden sorumluyuz çünkü kendimize karşı sorumluluklarımızı görmezden geldiğimizde başka herhangi birine olan sorumluluğumuzu yerine getirmemiz de mümkün olmuyor. Koşullar ne olursa olsun başkalarının ihtiyaçlarına ve beklentilerine odaklanmak bir noktada kendimizi kaybetmemize sebep oluyor, bu da zamanla insanlarla kurduğumuz bağlara ve toplumdaki yerimize zarar veriyor. 

Bunun yanında, kendi ihtiyaçlarımıza odaklanmak demek canımızın istemediği her şeye “Hayır.” demek ve her koşulda odağımızın kendimizde olması anlamına gelmiyor. Sevdiklerimizin yanında olmak, çevremizdekilerle yardımlaşmak ya da ortada önceden belirlenmiş bir görev olmasa da inisiyatif almak insan olmanın en değerli parçalarından biri değil mi? Ancak bütün bu esnada insanın kendisinin yanında olmayı da unutmaması gerekiyor. 

Değer ve İhtiyaçlarımızı Tanıma

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, kendi değer ve ihtiyaçlarımızı yeterince tanımamak hayır diyebilmenin önündeki en büyük engellerden oluyor. Bunun yanında, burada daha döngüsel bir durumla da karşılaşıyoruz. Çünkü hayır demeyi başaramadığımız her noktada kendimize, değerlerimize ve ihtiyaçlarımıza da bir o kadar yabancılaşıyoruz. Öyle ki “Şu anda bana ne iyi gelir?” sorusuna yanıt bulmakta, yalnızca nasıl hissettiğimizi tanımlamakta bile oldukça zorlandığımız bir noktaya geliyoruz. Bu noktada küçük küçük de olsa hayır diyebilmek o gücü tekrar kazanmamıza yardımcı oluyor. Neye hayır diyeceğimizle ilgili her zaman aklımızda net çizgiler olmayabilir. Fakat şunu da unutmamamız gerekiyor ki, hayır diyebilmek bize kendi sınırlarımızı fark etmek, hangi durumda neye ihtiyacımız olduğunu görmek ve bireysel değerlerimizle yakınlaşmak için güç veriyor. 

Hedef Belirleme

Hedeflerimize ulaşabilmemiz için kendimize bir hedef belirlememiz yetmiyor. Bunun yanında, yalnızca o hedefi değil, hedefe giden yolu da belirlemek ve hayatta seçimlerimizi o yolu izleyebileceğimiz şekilde yapmamız gerekiyor. Eğer çevremizin bizden beklediklerini odağımızın merkezine alarak seçimlerimizi yaparsak hem kendimizi tanımamız, hem kendimiz için bir hedef belirlememiz zorlaşıyor. Üstelik bir hedef belirleyebilsek dahi yol sürekli başkalarının hedeflerine doğru çatallaşarak ilerliyor. Hal böyle olunca bir bakıyoruz ki hedefimize giden yoldan çıkmışız. Elbette bu, durumu çözmek için kendi bildiğimiz yolda dosdoğru yürüyüp gitmemiz gerektiği anlamına da gelmiyor. Bizim hedeflerimize ve değerlerimize paralel giden, bizi kendi yolumuzdan fazla uzaklaştırmayan ya da tekrar kendimize dönmemizin yorucu olmadığı yollara sevdiklerimizin ya da çevremizdekilerin hayatına dokunabilmek adına uğrayabiliriz. Bu noktada dengeyi kurmak ise neye ihtiyaç duyduğumuzu anlayabilmek ve gerektiğinde hayır diyebilmekten geçiyor. 

İnsanları Memnun Etmeye Çalışmaktan Kurtulmak

Her ne kadar sevdiklerimizi mutlu ettiğimizi ya da çevremizdekilerin bizi beğendiklerini görmek tatmin edici olsa da bu durum kendimizi ardı arkası kesilmeyen bir şekilde ihmal ettiğimiz bir döngü halini aldığında artık anlamını yitiriyor. Hem bize hem de çevremizdekilere zarar vermeye başlıyor. Peki insanları memnun etmeye çalışmaktan nasıl kurtulabiliriz? 

Sınır Koyabilmek

Her ne kadar yapması kolay olmasa da insanlarla ilişkilerimizde bazı sınırlar koymak bizi, karşımızdakini ve aramızdaki ilişkiyi koruyan; ilişkiyi birer birey olarak kurmamızı ve sürdürmemizi sağlayan oldukça hayati bir davranış oluyor. Yorgun olduğumuz bir akşam bizi dışarı davet eden arkadaşımıza “Bugün yorgun hissediyorum, evde kalıp dinlenmek bana daha iyi gelecek.” demek nasıl sınır koyabileceğimize dair basit bir örnek. Her ne kadar konu profesyonel ilişkilerimiz olduğunda durum bunu yapabilmek zor gözükse de halihazırda oldukça yoğunken patronumuzun bize ilettiği yeni bir göreve “Şu anda X ve Y görevleri üzerine çalışıyorum. Dilerseniz X ya da Y’den birini erteleyebilir ve bu görevi de programıma ekleyebilirim. Olmazsa, onları hallettikten sonra bu iş ile ilgilenebilirim. Hangi işin daha öncelikli olduğu konusunda konuşmayı çok isterim, böylece programımı ayarlayabilirim.” şeklinde yanıt vererek kibar ve profesyonel bir şekilde hayır diyebilmek mümkün oluyor.

Açık ve Net Olmak

Birine hayır dememizin birçok farklı sebebi olabileceği gibi bazen yalnızca o şeyi yapmak istemediğimiz için de hayır diyebiliyoruz. Böyle zamanlarda nazik bir üslupla kendimizi açık ve net bir şekilde ifade etmek aslında atılabilecek en yapıcı adım oluyor. Mesela, beraber film izlemeyi teklif eden partnerimize “Canım, şu anda yalnız kalmak ve biraz kendi kendime vakit geçirmek istiyorum.”, hatta “Ben de seninle vakit geçirmeyi çok seviyorum, dilersen filmi Cuma akşamı izleyebiliriz. Yalnızca şu anda biraz kendimle vakit geçirmenin bana daha iyi geleceğini hissediyorum.” demek, oldukça açık ve ikimiz için de şefkatli bir yol olabiliyor. O anda istemediğimiz halde beraber film izlemeyi kabul edersek film esnasındaki keyifsizliğimiz partnerimizi daha çok üzebiliyor. Sırf o memnun olsun diye rol yapmak bizi farkında olduğumuzdan daha çok bunaltabiliyor ve benzer durumlar ilişkide tekrarlayan bir hal aldığında küçük sorunlar dahi büyük çatışmalara dönüşebiliyor. 

Olumsuz Tepkilere Hazırlıklı Olmak

Normalde hayır diyebilmekte zorlanan ve birçok ilişkiyi insanları memnun etmek için kendimizden fedakarlıklar yaparak sürdüren biriysek küçük küçük de olsa sınırlar koymaya başladığımızda çevremiz bu durumu şaşkınlıkla karşılayabiliyor. Çevremizden artık değiştiğimizi, eskisi kadar onlara özen ve ilgi göstermediğimizi duyabiliyoruz. Uzun zamandır çatışmalardan kaçınmak için söyleyemediğimiz “Hayır.”, onu sonunda söylediğimizde yeni çatışmalarla birlikte gelebiliyor. Ancak çatışmaların her zaman kötü olmadıklarını kendimize hatırlatmak ve tüm bu olumsuz tepkilere hazırlıklı olmak bize yardımcı olabiliyor. Çevremizdekilere davranışlarımızın onlarla ilgili olmadığını, aksine kendimiz için “Hayır.” diyor olduğumuzu açıklamak başta kolay olmayabiliyor. Hatta henüz hiç alışkın olmadığımız için hayır dedikçe başlarda kendimizi suçlu hissedebiliyor ya da farkında olmasak da geçmişi telafi etmek adına daha sert ve uç bir şekilde hayır diyebiliyoruz. Güzel haber şu ki, tüm bu çatışmalar ve hayır diyebilmeye alışma süreci zaman içerisinde kendi dengesini buluyor. 

Hayır Demenin Gücünü Keşfetme Yolunda #RelateYanında! 

Kendi ihtiyaçlarını fark etmeyi ve onlara odaklanabilmeyi başarmanın, kendinin ve çevrenin senden beklentileri arasındaki ilişkiyi dengeye oturtmanın ve sağlıklı sınırlar çizebilmenin bahsettiğimiz bu çetrefilli ancak bir o kadar da değerli yolunda #RelateYanında! Uygulama üzerinden “Sınır Koymayı Öğrenmek” yolculuğuna başlayarak sınırlarını fark etmende sana destek olabilir ve bu sınrları nasıl uygulayacağımız üzerine adımlar atarak hayır demenin gücünü beraber keşfedebiliriz! 

Bu ve benzeri konularda daha fazla bilgi edinmek için şimdi kendine Relate üyeliği hediye et! Hemen edindiğin bilgileri hayatına uygulamaya ve daha iyi hissetmeye başla.
RELATE'İ ÜCRETSİZ İNDİR

Diğer Blog Yazılarımız:

DİĞER YAZILAR